Friday, January 27, 2006

Uğur Mumcu Anısına

Uğur Mumcu 24 Ocak 1993 yılında bir bombalı saldırı sonucu öldürülmüştü. Ölümünden sonra gazetelerde dergilerde birçok yazılar yazıldı, özgür, aydın düşünce üzerine yorumlar yapıldı. İlk şokla yaşanan bu duygu aktarımları zamanla sakinleşti ve duruldu, bu haftada da Uğur Mumcu’yu anma haftası olduğu için yeniden bu düşünceler yazılıp çizilmeye başlandı. Bir sonraki yıl ve bir sonraki Ocak ayının üçücü haftasına kadar ara verilmek üzere…Ben kaybettiğimiz büyük değerlerin yerini dolduramadığımızı düşünüyorum. Geçmişte insanların daha inançlı olduklarını ve ellerinde var olan imkanlara (varlıklara) daha çok değer verdiklerine inanıyorum. Nedeni belkide yaşanan savaşlar ağır yaşam mücadeleri, insanların azlığı ve aile içinde birlikte yaşamanın getirdiği bütünlük olgusuydu, bilmiyorum ama kendimden biraz pay biçiyorum, bugün yaşadığım çevre, etrafımdaki insanlar, teknoloji, sahip olduğum imkanlar günden güne beni daha da bencil bir insan olmaya itiyor. Çünkü kazanmak için sarfettiğim çaba yüzünden elimdeki değerlere sahip çıkamıyorum. Sanıyorum ben kendimi mutluluğun 4. ve 5. aşamalarına gelebilmek için çok zorluyorum. İlk aşaması karınımızı doyurmak mış, 2. aşaması barınak içinde olmak mış, 3. aşaması sevmekmiş, 4. aşaması başarılı olmakmış ve son aşaması da başarılı olduğun işi sevmekmiş.
Neyse Uğur Mumcuya dönelim. Dün yaşamdan dakikaları seyrediyordum, Sunay Akın ve Hıncal Uluçtan öğrendiğim bir kaç bilgiyi sizinle paylaşmak istiyorum. Uğur Mumcu’nuın kardeşlerinin ismi Beyhan ve Ceyhanmış, aileside üçüncü çoçuklarının ismini uyak yapmamak için Uğur koymuşlar. Evlendiğinde kira kontratında herhangi bir saldırıya uğrundığında evin zarar görmesi durumunda uğranan zarar kiracıya aittir ibaresi konmuş. Sürekli tehdit altında yaşam sürdürmek nasıl bir duyguydu acaba? Son olarak da, Hıncal Uluç ozamanlar Cumhuriyete yazı yazıyormuş ve hafta da iki gün gazeteye gidiyormuş. Gazeteden telefonla kendisini arayan olunca diğerleri burda çalışmıyor derken, sadece Uğur Mumcu, Hıncal bey Salı ve Perşembe günleri olmak üzere haftada iki kere gazeteye gelir ve kendisi yankı dergisinde? yazmaktadır bilgisini veriyormuş. Bukadar da ince bir insanmış. Neyse bende kendisini yazdığı bir şiirle anmak istiyorum…

Sesleniş
Dağ gibi karayağız birer delikanlıydık.
Babamız, sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi.
Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken
bizler bir mum ışığında bitirdik kitaplarımızı.
Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini
yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya.
Ecelsiz öldürüldük.
Dövüldük, vurulduk, asıldık.
Vurulduk ey halkım, unutma bizi...
Yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler takıldı.
İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez.
İsteseydik, diplomalarımızı, mor binlikler getiren
birer senet gibi kullanırdık. Mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık.
Yazlık kışlık katlarımız, arabalarımız olurdu.
Yüreğimiz, işçiyle birlikte attı.
Yaşamımızın en güzel yıllarını birer taze çiçek gibi verdik topluma.
Bizleri yok etmek istediler hep.
Öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
Fidan gibi genç kızlardık.
Hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı gözbebeklerimizden. Yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında, işkencecilerin acımasız ellerine terk edildik.
Direndik küçücük yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla.
Tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi,
taptaze inançlarımızı fırlattık boş birer eldiven gibi.
Utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden.
Hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi...
Ölümcül hastaydık.
Bağırsaklarımız düğümlenmişti.
Hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin
elinde öldürüldük acınmaksızın.
Gelinliklerimizin ütüsü bozulmamıştı daha.
Cezaevlerine kilitlenmiş kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezar taşı gibi savrulduk.
Vicdan sustu. Hukuk sustu. İnsanlık sustu.
Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
..........
..........

0 comments:

About

.
 
google-site-verification: google6264df489a134469.html