Tuesday, April 27, 2010

İstanbul da Erguvan Zamanı

Erguvanlar açınca boğaz bir başka güzel oluyor canım...






Sunday, April 25, 2010

Tepelerden İstanbul

Bugün tepeleri dolaşıp fotoğraf çekelim dedik ama şansımıza hava çok pusluydu ve dolayısıyla sonuçlar kötü oldu.
Günün en güzel özeti ilk fotoğraf...:-)
Çamlıca tepesinin en iyi yanı uygun fiyatlı çiçek satan, iyi sahipli çiçekçinin olması. Oradan küpe çiçeği aldık (katmersiz olanından, katmerli olanlar daha güzeldi).
Neyse hiç oturmadan hemen kaçtık. Sıra Beylerbeyine geldi. 10 dk öncesinde bir arkadaşımın sözlerini düşünürken sonrasında ona rastladık. İnanılmazdı herhalde 8-10 yıldır falan görmüyorduk birbirimizi. Beylerbeyinde Karpide onlar çaylarını yudumlarken bizde pidelerimizi beklerken güzel bir sohbete koyulduk.
Sıra değişik tepeleri keşfetmeye geldi. Bu sefer hiç girmediim ama hep çatısını görüp merak ettiğim bir konağın yoluna girdim ve yol beni Çengelköy mezarlığına çıkarttı. Manzara buradan çok güzel.
Yine sahile dönüş, Küçüksu kasrının oradan Hisarı görüntüleme çabası sonra yine tepeye çıkış.
Final, ismi gibi güzel bir yerde kahve keyfi ve eve dönüş.
Bu kısa tatilde böyle bitti.
 
Posted by Picasa

 

 

 

 
Posted by Picasa

 

 

 

 
Posted by Picasa

Friday, April 23, 2010

Galata

Bugün 23 Nisan olmasına rağmen çalıştık. Hoş hava çok güzel olduğu için 2 gibi ben kaçıyorum artık dayanamayacağım dedim. :-) Üzerimdeki kıyafetime aldırmadan attım kendimi sokaklara. Önce Fasuli de bir piyaz ve üstüne zeytiyağlı yşekadın yedim. Oranın specialitesi kuru fasulye, pilav ama bana çok ağır geliyor. (Trabzon yağı)
Sonra rıhtım caddesinde yürürken yaklaşık 8 yıldır buraya hiç uğramadığımı fark ettim. Araba ile bir üst sokağından defalarca geçiyorum ama burayı nedense pas geçmişim. Güzel değişiklikler var. Voyvoda karakolu yenileniyor. Çok nefis bir rest. açılmış. Karaköy lokantası, içersine bayıldım.









Thursday, April 22, 2010

Bahar

Bahar gelmiyorsa bende sayfama baharı getiririm...:-)

 

 


İlkhbahar

İlkbaharYüzümü bulutlara kaldırıp
Dua eder gibi mırıldanıyorum
Kuşlarla, otlarla yıkanıyorum
Rüzgârla, ilkbaharla

Güneş gözkapaklarımı ısıtıyor
Ah! Güvenilmez ilkbahar güneşi
Rüyada mıyım, gerçek mi bu
Hem var gibiyim, hem yok gibi

Bir güney kentinde, bir kıyı kahvesinde
Başakların sonsuz salınışı
Burada, kendimle başbaşa
Ömrümü böylece tamamlayabilirim

Bir kuşu dilinden hiç öpmedim
Belki bir gün öpebilirim
Belki bir gün rüzgâr olurum ben de
Eserim başakların üzerinden
Kalbim bir yaz gününe karışsın isterim
Bir kuş cıvıltısında doğmak için yeniden
Ataol Behramoğlu

 


 

Tuesday, April 20, 2010

Haftasonu-evde

Haftasonu evden dışarı çıkmadım. Biraz garip bir durum ! :-) Pazar günü sevgili demet ve enis kahvaltıya geldiler. Güneşi gördüğüm anlarda can sıkıntısından evdeki her objenin ve kendi kendimin fotoğrafını çektim.
Gördüğünüz çiçeğin soğanını amcam hediye etmişti. 2 yıl önce aldığımız bir petunya vardı,inanılmaz çıktı. Balkondaki her saksıya atladı. Hatta bu çiçeğin bulunduğu saksı aşağıda olmasına rağmen buna bile erişmeyi başardı. Sanıyorum bu saksıyıda pek beğenmiş olacak büyüdükçe büyüdü. Buna bir şey demiyorum, ama dağdan gelip bağdaki kovmak gibi bir şey bu, saksının asıl sahibini engelliyor. İşte böyle. Haftasonu gelmek üzere. Yuppi...


Sunday, April 18, 2010

TOKİ

TOKİ'nin satmaya çalıştığı bu arazi, yürütmeyi durdurma kararı almıştı. Şimdi TOKİ satamadığı için bu araziyi kiralığa çıkardı. PES diyorum başka bir şey diyemiyorum.
Amaç 20 km alanda minumum 14 tane olan alışveriş merkezi (İstanbuldaki en büyük 3 tanesi) sayısını biraz daha arttırmak ve biraz daha beton dikerek ......... döndürmek.
Ben bu arazinin milli park olmasını istiyorum. İnsanlar ağaçları ve tarihi eserleri görmek için para ödeyip girsinler (aksi taktirde mangalcıların yeri de olabilir)oturup kahve içsinler, dinlensinler, vs. vs.
İnanın çok değil. Çünkü yeşil görmek için 40 km gitmek istemiyorum. Her İstanbullu gibi hakımız olan birşeyi istiyorum. Biraz yeşil, biraz doğa.

 

 

 

 
Posted by Picasa

Monday, April 12, 2010

Cumartesi - Kötü bir gün

Cumartesi gününü kısaca özetlemek istiyorum, yoksa çok pasif olduğumu düşünerek kendimi yiyip bitireceğim.
Annem ve Behzar ablayla beraber Emirgan parkına gidip bir çay içip dönmeyi planlıyorduk. Hisardan önce korkunç bir trafik başladı. Neyse açılır dedik. Emirganın önüne gelince nedenini anladık. Hiç bir şey demeden parkın girişini ve parka giden yolları kapatmışlar. Trafik o yüzdenmiş. Ne yapalım dedik. Sarıyere gittik.
Sarıyeri kendimce bazı nedenlerden dolayı pek sevmem. Neyse dönüş yolunda sahilde trafik başlayınca bildiğim kısa yollardan istinnye sırtlarından maslak derbent yoluna girecektim ki olan oldu.
O yolu bilenleriniz bilir tam Migrosun önü, Carefoura gelmeden. Daracık bir yol.
34 NPL 78 numaralı beyaz bir minübüs yaya kolundan çarptı diğerlerne de çarpmamak için benim önüme kırdı ve sağ çaurluktan bana çarptı. Buraya kadar normal kaza olablir.

Durdu, yaya baktı, birşey olmadığını gördü. İki tane genç çocuk. Bekle 155 i arıyorum dedim. 155 zar zor açtı. Memur beye olayı anlatıncaya kadar kaçtı gitti.
Oradaki polise neden müdahale etmeniz dedim. (Burayı sansürlüyorum).
Neyse İstinye karakolu tarif edildi. Yne o trafikte oraya ger döndüm.
Karakolda bana dediler ki davacı olacaksanız sizi alkol muayenesine göndereceğiz. Peki dedim kağıdı yazdılar. Bu arada (istinye -yenibosna-adliye sarayı yaklaşık 45 km). Bu muayene işlemini 3 saat içinde yaptırmam gerekli. Cumartesi günü trafiğinde.
Sigortayı aradım tutanak alamazsanız hasarsızlık indriminiz kaybolur dediler.
Mücadelemi sürdüreceğim dedim. Ama ataköye ancak 2saat 45dk da vardım. Gidecek bir halim kalmamıştı.

Gelelim olayın yanlışlarına,
1. Bana çarpan kaçıyor, onu yakalamak için bir şey yapmıyorlar.
2. Suçsuz olan benim, davacı olan benim, karakola giden benim ama benim alkol testi yaptırmam gerekiyor. Çarpan adam belki alkollüydü yada ehliyeti bile yoktu. Neden ona yapılmıyor.
3. Trafikte kaza anında alkol testi yapılıyor, neden peki karkolda o anda yapılmıyor.

Vurup kaçan kurtuluyor, ama ben 3 saat trafikte boğuşuyor, karkolda dert anlatmaya çalışıyorum. Olan aracıma ve bana oluyor.

Peki neden bu böyle.
Daha öncede olmuştu. Adamın biri bana çarpmıştı. Kibrit çaksam uçacaktı. Kendisi bile ablaaaaaaaa yaaaaaaa kussssura bagma içtim kaza oldu demişti. Ama bana anında alkol muayenesi yapılmıştı. Ona 1 saat sonra yapılmıştı ve nedense alkol oranı sınırın altında çıkmıştı.

İşte böyle. Bazen bu durumlarda erkek olmak istiyorum. Hoş erkek olsam ne yazar ki, şehir zorbaları bir bıçak darbesi ile olayı hal ederler.

İşte fotoğraflarda görülen güzel İstanbulun diğer bir yüzü.
Neyse bu çirkin yazıyı Fenerbahçe parkında çekilen fotoğraflarla renklendireyim bari...




Sunday, April 11, 2010

Heybeliada

Kötü bir haftasonu geçirdim. Çok üzüldüm, çok sinirlendim, haksızlığa uğradım. Trafikte sinir krizi geçirdim, vs.vs...Bunları yarın yazarım. Çünkü bunların hepsi Cumartesi günü oldu.
Bugün ise sabahtan fenerbahçe Parkına gittik. Beyazfırından yiyeceklerimizi aldık, evde termoslarımıza çaylarımızı doldurmuştuk (kili kombinasyon hazırdı yani). Birde güneş olsa tam süper olacaktı. Gölgede, zaman zaman açan güneşte, birazda rüzgar esintisi ile yiyeceklerimizi yedik. Bu arada yaşlı delikanlılar denize giriyorlardı. Bbbbrrrrr... karpuz kapuğu denize düşmemeşti ama onlar düşmüştü...
Sonrasında Heybeliada yapalım dedik. Güneş olmadığı için çok fotoğaf çekmedim. Bu adaya çok sık gitmiyoruz ama yürüyüş yapınca ihmal ettiğimizi düşündük ve güneşli br havada daha uzun bir gezi ile keşfetme planı yaptık.
Yinede adada Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın evi, İnönü müzesi, Ruhban okulu, Kiliseler, kurulacak olan müzik araştırma merkezi, ilçe halk kütüphanesi var, bilgilerinize...
Akşam üzeri de hediye aldığımız maketleri kendimiz yaptık. Tam tamına 5 saatte...:-)
Not: Aşağıda sarı renkte görülen o nefis ev var ya, işte ben orada oturabilirim. Hemde oradan işe bile gidip gelebilirim beni bozmaz...!!!













About

.
 
google-site-verification: google6264df489a134469.html